25 Kasım 2008 Salı

Son

Uykumda, herkes tarih tutmayı bıraktıktan çok sonraki bir tarihe gittim. Dünya'nın ötesine, bilinen ve bilinecek her şeyin ötesine, kendimin ve olduğum her şeyin ötesine, tek ve gerçek sona gittim. Sonun bittiği, diğer her şeyle birlikte yok olduğu o yere gittim.

Boşlukta asılı kalmak gibi bir tanımı senin durumun için yapmadılar. Aslına bakarsan senin durumun için hiçbir tanım yapmadı bizden daha akıllı insanlar çünkü senin durumun insan bilgeliğine açık değildir. Sen yalnızca varsındır ki aslında izlediğin görüntüden başka gerçek olmadığını düşünürsek sen de diğer her şey gibi, boşluk diye adlandırabileceğimiz hiçliğin içinden sana gelen sözlerim gibi yoksundur.

Boşluk? Kimisi onu görebiliriz zanneder.


Gaz odalarını düşünürsün. Bir an derince bir soluk alırsın ve bir bakarsın ki... aslında yanlış anladığımız ne çok şey varmış. Durumunla gaz odaları arasında ilişki kurmaya çalışman sana salakça gelecektir ama merak etmemen gerekir çünkü aslında akıllıca diye düşünülen şeylerin sonu salakça olanlarla aynıdır. Her şey öze döner ve sen izlersin. Sen Gözlemci'sin.

Nasıl ki canlıların ömürleri birbirlerinden farklıdır, göreceliliğe uygun olarak algılayışlarının da farklı olduğu farz edilir. Eğer gerçek bir son varsa, ellerinde olan zamanı az bulacak olan canlıların hiç mi hakları yoktur? Eğer gerçek bir son varsa hak denen bir şey olabilir mi? Haklar için “son”un ne kadar geçerliliği vardır? Eğer gerçek bir son varsa Tanrı ne işe yarar? Son olduğu sürece Tanrı'nın sonu olmuş olmamış ne fark eder? Bir şey için son aslında tüm evreni kapsar. Bir şey yok olursa her şey yok olur. Eninde sonunda.

İlk günleri düşünürsün. Her şeyin nasıl başladığını. O da oradadır. İlk an seni bekler. Eksi sonsuza bakabilirsin. O da Çember'in içindedir. Artı sonsuzun yanı başında. Arası? Senin özlediğin her şey oradadır. Aramana gerek yoktur çünkü bilirsin, her şey senin aklındadır, aklınsa Çember'e yayılmış görülmeyi bekler. Tanrı'yı ve insanların var olabilmek için var ettikleri diğer kavramları. Soyut? Her şeyi bir araya topladığın zaman hiç bir kavram soyut değildir. Hepsinin yoktan var edilmeleri gerekir...ki varken yok edilebilsinler.

Dilek tutabilmeyi isterdim ama artık geç kalmıştım. Dileklerim o anda gerçekleşecek materyale sahipken, dilek tutmamı sağlayan materyal benim değildi.(“When all of your wishes are granted, many of your dreams will be destroyed”)


Düşünebilirsin, istediğin kadar kendini zorlayabilirsin ama biliyorsundur ki aslında kimsenin dileği bu değildir. Bilirsin ki her insan boşluğu bir an için bile olsa dilemiştir ancak aklında belirgindir (Ne kadar uzak ya da ne kadar yakın olduğunu bilmezsin ama fark etmez, durduğun yerden görebilirsin.) , boşlukla kimse “bunu” kastetmemiştir. Burada huzur yoktur, huzur “yok olur”.Acı seninle kalsın istersin ancak o seni çoktan terk etmiştir. Son çare olarak başkalarının Tanrılarını ararsın ancak bilirsin ki hepsi de senin gibi huzuru bu şekilde dilememiş olanlardandır.

Her şey tek noktada toplanmaya gidiyordu. Adım adım her şeyin başlangıcına yaklaşıyor, çemberi tamamlayıp “içlerindeki ışığı” ortaya koymak için yanıp tutuşuyorlardı.


Baktığın zaman Çember'in içi sana hüzün verir. Her şeyi izlerken elinde farklı bir bilinç vardır ancak SON zaten her türlü bilincin, bedenin, dinamiğin, kanunun, kanunsuzluğun, düzenin, kaosun, artı ve eksinin aynı olduğunu anlatır. Anlatımı var olabilecek hem en sade hem de en karmaşık öyküdür. SON çelişkiye bir övgü ve bir yalanlama, en nihayetinde ise yalnızca umursamaz bir jesttir.

Sonsuzluğun ardındaki boşluğun ortasında bir hale, varlığın ve yokluğun ışığından oluşmuş bir Halka...bekliyor. Yok olmak istiyor ama önce var olanın onu var etmesi gerekiyor.


Bakarsın ve görürsün, her şey sona eriyordur. Zaman çoktan ölmüştür ancak artık yok oluşunu seyredebilirsin.

Sonsuzluğun başlangıcından sonra madde biçim değiştirerek evren olur. Evren sürekli olarak değişir, canlılar(evrenin kendini özel sanan uzantıları) olur. Canlılar her adımda farklı biçimlerde düşünmeyi, inanmayı, yaşamayı öğrenirler. Evrene kendilerinden parçalar ekler, Tanrılar için Tanrılar olurlar. Kendi zihinlerinden parçalarla inanacak efsaneler yaratır, evrenin değişkenliğine katılırlar. Birbirlerini bazen sevinçle, bazen kederle ancak çoğu zaman öfkeyle değiştirir, farklı sistemlerin parçaları haline getirirler. Kendilerinin kıyametleri yine kendileri olurlar ve evreni son ana kadar anlayamazlar. Canlılar ilk zamanlarına gittikçe birbirilerine daha çok benzerler. Adım adım en başa dönerler.

Gözlerimi çevirdiğimde yine başlangıç noktasına döndüler. Bitişi izlemek zorundaydım. Nereye bakarsam bakayım, 0 noktası oradaydı.

Bilirsin ki efsaneler yok olur. Zaman artık maddeleşmiştir ama bilirsin ki onu yakalayabilmek için çok geçtir. Geç? O da önündedir. Diğer tanrılarla birlikte, Halka'nın içinden sana gülümser ve ağlar ve iğrenir ve ölür.

Yarattıklarım oradaydı, sen ve benle birlikte. Yarattıklarıım büyük ve küçük eserlerin arasında, her zamankinden, senden ve benden ve tüm evrenden daha gerçek bir biçimde gözlerime bakıyorlardı. O anda kendi ruhuma baktım. Karanlık ve ışık, el ele bana bakıyorlardı.

“Çağları devirip, çağları bahşeden Akıl” senin varlığını hep tanımıştır. Hep hissettiğin o itici güç artık karşında durmuş seni kaçınılmaza hazırlamaya çabalamaktadır. Tıpkı “rüyalarından asla vazgeçmeyecek nesil” geldiğinde olduğu gibi. Yok olmak üzereyken ölümsüzlüğü tadarsın. Artık korkular yoktur. Mutluluk yoktur. Sana Halka'nın içinden son bir kez el sallarlar.

Sonsuz biter.

Yoktan var olan evren, tekrar yok olur.

Sen yalnızca izlersin.

Sen Gözlemci'sin.

2 yorum:

neoxolmis dedi ki...

Tasvirlerin, anlatımın, gözlemi anlatışın, dahası üslubun bana çok tanıdık geliyor.

Etkilendiğin yazarlardan kalma bir şey mi bu acaba?

Sophia dedi ki...

Kesinlikle etkilendiğim yazarlardan kalma ama malesef isim konusunda yardım edemeyeceğim çünkü benim de aklıma hiçbir isim gelmiyor =)